19 Kasım 2012 Pazartesi

Norveç - Oslo


Çok isterdim ben de şöyle “Ay şuraya gittim, şunu yedim, bunu aldım, bunu denedim, şurda kaldıığğm” diye 5 duyumla gezdiğim yerleri anlatmayı ama öğrenci usulü yürüyor bizde işler n’aparsın! :)

Yine de gittiğim, gezdiğim her yeri 5 duyumla hissedip öğrenmeye, hafızama kaydetmeye çalışıyorum. Sonra da elimden geldiğince buraya aktarmaya çalışıyorum. Çünkü gerçekten o kadar güzel şeyler yaşıyorum ki, bütün benliğimle hatırlamak istiyorum.. Umarım yapabilirim..

Norveç Norveç.. Hep görmek istediğim bir ülkeydi.. Alexander Rybak 2009’da Eurovision’da birinci olduğundan beri :P Kuzey ülkesi, 24 saat gece/gündüz, fiyordlar diyarı, balıkçılığın, gemiciliğin ve denizciliğin tavan yaptığı ülke, Vikinglerin evi, dünyanın refah düzeyi ve pahalılık ve -gariptir ki- aynı zamanda intihar oranı en yüksek ülkesi, beyaz geceler…: Norveç!

Almanya’da denizsizliğin beni çok rahatsız ettiğini söylemiş olmalıyım. Boğulacakmış gibi hissediyordum ne zaman kafamı dinlemek için kendimi deniz kenarına atmaya ihtiyaç duysam.. İşte Norveç bana bu anlamda derin bir nefes oldu..

Her şey burdan aldığım netbook’un tax-free parasını geri alabilmek için yollar aramamla başladı. Meğer tax-free’yi sadece alışverişin yapıldığı günden itibaren 3 ay içinde ülke dışına çıkarsak alabiliyormuşuz. E benim de ilk ülke değişimim aralıkta olacağı için planlarım biraz bozuldu. 30€ cuğumu geri almak için dışarı çıkmam lazım deyip açtım cici havayolu firmamız Ryanair’in sayfasını.. Berlin’den pek az yere seferleri olduğundan sebep ülke seçeneğim azdı. Ama OSLO oradaydı.. Hemen baktım bilet fiyatlarına veee sadece 24€ya gidiş dönüş bileti buldum. Bu, geri alacağım tax-free parasından daha az bir mebla idi.. Ah işte Avrupa’nın güzelliği.. Ülkelerarası seyahat etmek bizim ülkemizde Bodrum’da tatil yapmaktan daha ucuz. Her ne kadar sonradan tax-free’yi bazı teknik problemlerden ötürü alamamış olsam da bu vesileyle Oslo biletimi almış bulundum. İyi ki de almışım, hayatımın en güzel maceralarından birini yaşadım. Sağolsunlar sonradan Nurgül ve Kübra da aynı deliliğe benimle birlikte iştirak etmiş bulundular :)

3 çatlak çocuklar gibi şendik :D
Eh tabi Norveç diyoruz, Kasım’ın 9’u diyoruz, soğuk ve pahalı diyoruz. Nerde kalacağız, ne yiyip ne içeceğiz? Biraz hostel fiyatlarına baktım, 50€’dan başladıklarını gördüm. Yani anlayacağınız, bütün ek masraflar uçak biletinin kendisinden pahalıydı. Öğrendik ki bir otobüs şoförünün bile maaşı 6500€ civarındaymış. Sonra havaalanında kalmaya, yiyeceklerimizi de burdan götürmeye karar verdik. Norveç kronu öyle böyle değil, bayaaa değerli(!).

Tarih 9 Kasım Cuma. Sandviçlerimizi hazırladık, her birimiz en az 8 kat olmak üzere giyindik. Uçağımız 17:40’ta, yola çıkmadan önce bizi tok tutsun diye döner ekmek aldık. Cidden acayip tıkadı. Uçağımıza kazasız belasız bindik, Oslo Rygge havaalanına vardık. Kendimize prize yakın yerden 2 günlük habitatımız olacak koltuklar beğendik.

Berlin'de uçağın kalkmasını beklerken. Şimdiden yorgun :)
Havaalanı güzel, sakin bir yerdi. İnterneti, prizleri bedava wc si ve kimseye karışmayan güvenlik görevlileri vardı. Daha ne olsun! :) Biz de açtık bilgisayarımızı akşamı geçirdik bir şekilde. Sonra gecenin ilerleyen saatlerine doğru bu havaalanında yatma işinin çok yaygın olduğu kanaatine vardık. Bulunduğumuz yerde herkes birer birer uyumaya başladı. Biz de çıkardık polar battaniyelerimizi, aldık montlarımızı şallarımızı, uyuduk öylece. Tabi tepemize gelip bize aldırmadan bağıra bağıra konuşanlar, horlayarak uyuyanlar filan oldu ama otel değil havaalanı orası neticede, beklentilerimize sınır koyarak gitmiştik zaten :D

İki günlük evceğizimiz
Bizim dedik yerleştik :)
Sabah tutulmuş bir biçimde uyanmamız dışında başka bir sorun yoktu çok şükür. Kahvaltımızı yaptık sandviçlerimizle, derlendik toparlandık 6:35’te Rygge’den Oslo merkeze doğru yola koyulduk. Dünyanın en pahalı şehri dedik ya, havaalanından şehir merkezine geçiş 15€ idi. Gerçi trende wireless, wc, kahve makinesi vs. mevcuttu. Ama yine de 15€ çok fazla! Bu arada gidecek olanlar varsa aklınızda bulunsun, havaalanında döviz bürosu yok. Bankamatik kartlarımız olmasaydı yanmıştık. ATM’dn para çekebildik ancak.
Sabahın 6buçuğunda Rygge'de Oslo trenini beklerken
Welcome on board'ın Norveççesi :D hiç anlaşılmıyor tabi :P
Ultra lüks trenimizin havasına girmişken
Merkeze geldik, saat 7:40 filan. Direk turist bürosuna gittik, 1 günlük Oslo Pass aldık 30€ karşılığında. Nedir bu Oslo Pass? Bu tür biletler turistler için sağlanmış kolaylıklardır. 1, 2, 3, 5 günlük seçenekleri olur genelde, fiyatı da ona göre değişir. Belli müzelere ücretsiz giriş sağlar, toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabilirsiniz ve bazı restoranlardan, otellerden indirimli yararlanmanızı sağlar (bizi hiiiç ilgilendirmeyen yerlerdi bunlar :D). Biz de önceden araştırmıştık, zaten çok pahalı şehir, ayrı ayrı almaya kalkarsak bu biletleri daha pahalıya gelecek, böyle hem masrafımız sabit olur diyerekten Oslo Pass aldık. İkinci masrafımız buydu. Sonra bütün gün su bile almadık :) Müzelerin tuvaletlerini bedava kullanabildiğimiz için oralardan yararlandık :D

İstasyondan çıkar çıkmaz karşıma çıkan ilk manzara
Buyrunuz, Oslo merkez :)

Oslo Pass’ımızı da aldıktan sonra önceden listesini çıkardığımız beleş müzeleri dolaşmaya başlayalım dedik. Ama mübarek, müzelerin hepsi ya 10’da açılıyor ya 12’de. Zaten 5’e kadar açıklar. Bizim elimizde 20 müzelik bi liste var. Neyse fiyord fiyord fiyord naralarıyla bulduğumuz ilk kıyıya kendimizi attık. Aker Brygge durağı. Burası çoğu müzenin toplandığı bir yer. Aynı zamanda Bebek sahili gibi bir kıyısı var. Yatlar, gemiler, yürüyüş alanları filan.. Saat 9. Bütün şehir uyuyor. Tek bir cafe bile açık değil.. Dünyanın en zengin şehrinin halkı uyuyarak zenginleşiyor olmalı :) Deli gibi bir rüzgar yaklaşık 1 derece hava vardı. Çok üşüdükk.. Müzeler kapalı, ama caddeler, sahil bir harika.. Çok sevdik, çok sevdik..

Fiyordlarımızı da bulduk :D
Aker Brygge
Aker Brygge
Aker Brygge
Aker Brygge
Aker Brygge (diğer bir deyişle Bebek Sahili :D)
Bi cafenin önündeki çift heykeli. Çok sevdim ben bunu :)
Franklin Roosevelt amcamız, işini biliyor :)
Aker Brygge
Aker Brygge (bkz. denize susamış insan)
Aker Brygge
Fakat rüzgara ve artan açlığımıza daha fazla dayanamayıp 12 numaralı tramvaya binip Frogner Plass’daki Vigeland Museum’a gidelim dedik, belki açıktır diye.. Elbetteee orası da açık değildi.. Sağlık olsun, biz de en sonunda hem ısınmak, hem sandviçlerimizi midemize yerleştirmek için tekrar Oslo merkez, merkez istasyona geri döndük..  Yarım saat kadar orada oyalandıktan sonra merkezde olan Opera House’a gittik. Çok hoş bir mimari, estetiğin tavan yaptığı yer.. İçine girip birkaç farklı stili ve hissi aynı anda yaşayabileceğiniz bir bina. Ve elbette harika terası.. Bütün Oslo sahili ve şehri ayaklarınızın altında.. Martılar, gemiler.. Hepsi yanı başınızda.. Özgürlük ve nefes.. İkisinin de tadını bolca alabileceğiniz bir yer.. Bir de bembeyaz oluşu var tabi.. Çok güzeldi..

Vgeland Park, gündüz gözüyle görülmesi gereken bir yer
Gidip de kapalı bulduğumuz müzelerden sadece biri: Vigeland Museum
Oslo merkezin özeti
Oslo Opera House
Oslo Opera House
Oslo Opera House
Oslo Opera House
Oslo Opera House
Oslo Opera Hause
Oslo Opera House
Oslo Opera House
Oslo Opera House'da işini bilen bir kuş :)
Opera House'ın içi
Kuş işini bilir de biz bilmez miyiz? :D
Oslo Opera House'ın harika manzarası
Oslo Opera House
Sonrasında Norveç Kralı’na gidip bir çay içelim diye Royal Palace’ı zyaret etmeye karar verdik :) Bunun için Karl Johans Caddesi’nden geçmeniz gerekiyor. Büyük bir zevkti. Kendisi bir çeşit İstiklal Caddesi’ydi. Hava soğuk ama cadde renkli ve “zengin”di :D Hafiften yağmur yağdı, geçti filan.. Biz çok eğlendik.. Hem romantik hem eğlenceli bir geziydi. Karl Johans caddesinin üzerinde hem Oslo Katedrali var, hem de National Theatre. Biz çevresel şartlardan ve vakit darlığından dolayı içlerine giremedik ama yine de görmüş olduk.
Karl Johans caddesi, şu uzakta görünen de Royal Palace

Karl Johans caddesi, aynı bizim İstiklal'e benzemiyor mu? :)
Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Aslında çok gittik yahu, ayaklarımızda hal derman kalmadı Royal Palace’a nihayet ulaştığımızda. Dünyanın en pahalı, zengin ülkesinden daha hoş bir saray beklerdim açıkçası. Biraz Anıtkabir’e, biraz Berlin’deki Bode Müzesi’ne benziyor. Bu arada önünde donmuş askerlerden var :) o kadaaar yorulmuştuk ki o kadarcık daha yaklaşıp resimlerini çekecek kadar bile dermanım kalmamıştı üzgünüm :)

Royal Palace, kral burda yaşıyomuşmuş
Oradan çıktık tekrar müzelerin yolunu tuttuk. 30€ vermişiz, ille de gezeceğiz! :D

Norveç dedik.. Denizlerin, gemilerin, balığın, balıkçılığın ülkesi dedik.. Ve çok merak ettiğimiz Viking Gemi Müzesi’ne gittik. Orayı anlatmadan önce yaşadığımız hoş bir anektodu paylaşmak isterim. Biz doğru otobüse bindik amma fazla gittik. Son durağa geldiğimizde şoföre müzeyi sorduk, şoför anlattı. Ben teşekkür ederek otobüsten iniyordum ki şoför abi arkamdan “Esselam” dedi, döndüm gülümsedim, ne diyeceğimi bilemedim “Aleykumselam” dedim, o da gülümsedi :) Sonra biz diğer otobüs şoförüne sorduk doğru otobüs mü diye, şoför doğru olduğunu söyledi. Sonra bize selam veren şoför abi kendi otobüsünden indi, diğeriyle konuşmaya başladı. Bize yardımcı olmasını, inmemiz gereken durağa geldiğimizde İngilizce anons yapmasını istedi. Çok mutlu olduk, sanırım abi Arap bir Müslümandı. Dünyanın neresine giderseniz gidin, Allahın selamını yaşatan, dağa taşa duyuran birileri mutlaka var.. Hangi dilden, ırktan, milletten olursa olsun.. Bu ortak kelam da bir mucize.. Ne güzel bir mucize..

Viking Gemi Müzesi
Viking Gemi Müzesi
Viking Gemi Müzesi
Ve evet, bu şekilde Viking Gemi Müzesi’ne ulaştık. Vikinglerin anavatanı Norveç. Çok yakıp yıkmışlar zamanında. Çok da iyi denizcilermiş. E ülke soğuk, sebze eksen yetişmez, mecburen balıkçılık, denizcilik.. Takdir ediyorum bu yönlerini. Bir yolunu bulup dünyanın en zengin ülkesi olmuşlar (taktım ben buna :D)

Oradan çıktık oraya yakın olan 3 müzeyi daha ziyaret ettik: Fram Museum, Norweigan Maritime Museum ve Kon-Tiki Museum. Fram Museum bir harikaydı! Gerçek bir gemi yapmışlar, Müzenin ortasına koymuşlar. Geminin içi müzeydi esasen. Aynı Titanic’te uzaktan gördüğümüz gibi, güverte, kamaralar, kaptan köşkü, … Hepsi vardı ve hepsinin içine girebildik. Bir de ortamı da ona göre ayrlamışlar, sözde gece, yukarıda yıldızlar var filan.. Çok, çok güzeldi ya.. Tekrar gitmek istiyorum ben!

Biz bu müzelerin hepsine gittiiğğk :))

Norwegian Maritime Museum
Norwegian Maritime Museum
Norwegian Maritime Museum
Norwegian Maritime Museum
Fram Museum, o bayıldığım gemii!

Fram Museum

Fram Museum, kamaralardan biri altı üstü, neyin havasına girmişsem :D
Kon-Tiki Museum (adına çok güldüm bunun, hop-çiki gibi :D)
Kon-Tiki Museum
Ölmüşüz artık otobüs bekliyoruz
Ama elbette fazla kalamadık, vaktimiz az olduğundan hızlı hızlı dolaşmak zorundaydık. Maritime Müzesi’ni de şöyle bir hızlıca gezdik. Bu müzede de yine bir sürü gemiler ve denizcilikte kullanılan materyaller vardı. Ama Fram bambaşkaydı.. Kon-Tiki de konsept olarak aynıydı. Bundan sebep, bu 3 müze de aynı yerdeydiler..

Dışarı çıktık, temiz havanın alasını aldık. Yine harika bir sahil vardı, deniz feneri yanı başımızda.. Yalnız kalmak istediğinde gidilecek türden.. Çok az tadını çıkarabildik ama görmek bile yeterdi.. Ah ah..

Ah ah o sahil, o kıyı..



Bunlar denizci abiler, böyle denize karşı, iyi olmuş
Nihayetinde gezimize başladığımız durağa geri döndük. Aker Brygge.. Saat o kadar geç olmuştu ki ancak Nobel Barış Merkezi’nin içine girebildik. Architecture Museum, Contemporary Art Museum’u, City Hall’ı ve Akershus Castle’ı ancak dışından görebildik. Olsun, bu da güzeldi..

Oslo City Hall, sabahki halleri, gündüz gözüyle :)

Christiana Torv
Christiana Torv
Christiana Torv
Christiana Torv
Oslo'nun ortasında kebapçı :D
Maalesef sadece dışından görebildiğimiz Architecture Museum
Christiana Torv
Contemporary Art Museum
Çok beğendim ben bu cafeyi, çok! :)
Nobel Barış Merkezi
Nobel Barış Merkezi, emo fotosu değil yanlış anlaşılmasın :D
Nobel Barış Merkezi, çelişki karikatürleri bölümünden numuneler
Nobel Barış Merkezi, çelişki karikatürleri bölümünden numuneler
Böylece 8:30’da doğan günün, 15:30’da battığını da görmüş olduk.. Günbatımını izlemeyi çok istemiştik ama güneş hiç doğmamıştı ki.. :)

Dünyadaki intihar oranlarının en yüksek olduğu ülke de Norveç.. Her şeye sahip olduklarından mı yoksa güneşsizlikten midir bilinmez, böyle de bir gerçek var işte ortada.. Bu nedenle insanlarını da gözlemlemek istedim.. Gözlerine bakmak.. Almanya’dakilerden daha insancıldılar açıkçası.. Ama bilmiyorum.. Bu intihar konusu benim için gizemli ve ilginç olma durumunu hala koruyor.. Keşke daha uzun zaman geçirebilseydim bu güzel diyarda..
Norveç kronları. Redkit'in elinden çıkmış gibi delik para filan.. :)
Olmadı ama.. Olsun.. Son olarak canımızın son damlasına kadar harcadığımız enerjilerimizin kırıntılarını kurcaladık, yakıt deposuna doldurduk ve Vigeland Park’a gittik. Çoook güzel, rüya gibi film gibi bir parktı. Nasıl anlatsam, çok görkemli bir kır düğünü filan yapılabilir orda.. O kadar ihtişamlı, ama park.. Ne yazık ki gece gördük, ama olsun.. Yine de güzeldi.. Efenim ben gaayet medeni bir insanımdır, ama nü heykelleri ve resimleri medeniyet anlayışım bir yere kadar kaldırabiliyor. Yok yahu ya da saklamaya gerek yok, son derece yobazımdır. Hala estetik anlayışı gelişememiş kör bir cahilim.. Kim nasıl anlamak isterse.. Avrupa’nın her caddesi, sokağı, varoş mahalleleri bile sizi hiç beklemediğiniz heykellerle selamlayabiliyor. Yok ben alışmak istemiyorum buna.. Vigeland Park’ın da başka bir adı olsaymış, heykel parkı olurmuş. O kadar fazla heykel var. Zaten doğal güzelliklerinin yanı sıra parkın teması bu. Çok güzeldi heykeller, yol boyunca sıra sıra bir sürüler.. Hepsi de birbirinden anlamlı.. Çocuğunun gözlerini dehşeti görmesin diye kapatan bir anne, küçücük çocuğunu kucağında korumaya çalışan heybetli bir baba ve çok daha fazlası.. Güzeldi ama dediğim gibi.. Ben çok medeni olamadığımdan… :)

Ve nihayet bitti, gerçekten bizde hal derman kalmadı.. Bindik 21:00 Rygge trenine ve havaalanına, yuvacığımıza doğru tekrar yola koyulduk.. Sonrasını hatırlamıyorum bulduğum her yerde uyumuşum :D Sabah uyandığımızda canımız çok fena kahve istedi, bir o eksik, bir o eksik diye diye yaptık kahvaltımızı.. Sonra bi temizlikçi abi geldi, “siz gece burda mı kaldınız?” diye sordu. Türkçe sordu; Türktü abi :D Evet filan dedik. “Neden burda kaldınız ki, diğer Türk arkadaş sizi görmemiş demek ki, burda bi cami lokali var, gelen Türk arkadaşlarımızı orada misafir ediyoruz biz” dedi.. Evet, Norveç’te Anadolu.. Hem de en doğal haliyle.. Sonra abi “Yeni kahve yaptım ister misini?” diye sordu. Biz şok! :D Allah ya.. Edilen duaları hiç geri çevirmiyor ki.. Küçük, büyük farketmez.. Sonra sağolsun abi bize kahve getirdi, içimiz ısındı, maddi-manevi.. Kendisi 2003’te bir Türkle evlenerek buraya gelmiş. Çok özlüyor memleketi.. Tam gurbetçi.. Nasip işte, kaderde böyle bir Türkle karşılaşmak da varmış.. Bir kez daha anladık ki, Türkler her yerde! :D

Türk abimizin bize ikram ettiği kahve :) sağolsun..
:D bkz. havaalanında uyumak: Pert
Sonra da 12:40 uçağıyla Danimarka manzarasıyla Berlin’e, “evimize” geri döndük.. Ama bir parçamı bıraktım o şehirde.. Aklım beyaz gecelerde.. Beyaz bir gece de görmek isterim, çok isterim bu buz mavi şehirde..

Atla o uçaktan o bulutlara uzan.. Piknik yap bir çay iç.. Oh mis..
He aşağıdaki mi? Danimarka :D
Oslo Rygge Airport
Bizi Berlin'e götüren hain uçak..
1900 kelimeye dayanmışım.. Yine çok uzattım.. Sonuna kadar okuyanlar hakkını helal etsin, ne yapayım, tutamıyorum kendimi.. Her detayı yazıveriyorum :) Ama bitirmek lazım artık..

Her şehrin bir rengi var benim için demiştim ya.. Oslo buz mavi görünüyor bende.. Belki gözüm daha çok gri gördü.. Ama hayır, gri değil orası, buz mavi işte.. Anlatamıyorum ki.. Öyle hissediyorum sadece..  Gittiğim yerlere veda etmeyi öğrenmeliyim.. Öğreniyordum aslında.. Ama Oslo oyunu bozdu.. Doyamadım oraya, çok şey gördüm, çok güzel vakit geçirdim, bir günde alınabilecek maksimum gezi verimine ulaştım.. Ama eksik kaldı bir şeyler.. Hissediyorum, yine görüşeceğiz seninle buram buram deniz kokan şehir.. Buz mavi şehir..
Ömrümün çok güzel anlarından...

2 yorum:

  1. Merhaba,
    Yazini doyamayarak okudum, cok samimi ve gercekti :-) Ben de Norvec'te yasayan turklerden biriyim, nacizane bloguma göz atarsan beni az cok tanimis olursun cunku ben de burasi ve gurbet hakkinda yazmaya calisyrm. Sevgiler..
    www.norvecnorvec.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Kızım ne güzel yazmışsın. Hem yaklaşımlarını hem maceraperest yönünü çok sevdim. Esprilerini de. Ben de çok geziyorum ülkelerarası ama keşke senin gibi yazabilseydim gezi maceralarımı. Bu da ayrı bir yetenek... ugur baytun

    YanıtlaSil