4 Kasım 2012 Pazar

Almanya – Bonn

Gezi hikayelerimize devam.. Havalar burda git gide soğuyor, Türkiye ile aramızdaki sıcaklık farkı açılıyor, e biz de yurtta tıkılı kaldık pek bir yere çıkamıyoruz, ben de henüz buralar donmamışken yaptıklarımı anlatayım madem..

Biz Almanya’daki Comenius asistanları olarak, Almanya’nın bir güney şehri olan Bonn’da bir eğitime/seminere katılmakla yükümlüydük. Derken ultra pahalı 63€ cuk olan tren biletimle 6 saatlik bir yolculuğun ardından 26 Eylül sabahı Bonn’a ulaştım. Eğitim bir otelde olacaktı. Otele yerleştim ve oda arkadaşım Sevil geldi. Bir Türk ve Almanya’da asistan kendisi. Derken seminer için herkes bir araya geldi veee elbette bütün Türk asistanlar birbirini buldu :D Evet benim için bundan sonrası çok eğlenceli oldu, diğer ülkelerin asistanları karmakarışık, bi Türkler bir arada! Ama bana ilaç gibi gelmişti tabi çünkü Almanya’daki 3. Haftamdı ve gördüğüm ilk Türklerdi.

Süpper bir iki gün geçirdik eğitimde. Hem başka ülkelerden insanlar tanıdık, hem atölyeler oldu, hem de muhteşem eğitmenlerden dil eğitimi dersi aldık. Okulda aldığım teorik derslerden sonra bu aktivite dolu iki günlük eğitim ilaç gibi geldi :)


Eğitimde kullanılan dil öğrenim materyalleri. Sineklik bile var :)

Atölyedeki çalışmalardan bir kare

Neyse efendim, ben bunları unutmayayım diye, günce olsun diye yazdım. Geleliiiim gezi kısmınaaa… Bilmiyordum, kazara öğrendim, Bonn Beethoven’ın dünyaya gözlerini açtığı şehirmiş. Bunu trenle kalacağım otele giderken farkettim. İneceğim durağı haritada ararken Beethovenhaus diye bir durak olduğunu farkettim. Hem de aramızda sadece iki durak vardı! O an içime oraya gitme sevdası düştü. Gitmem lazımdıııııııı! Eğitim boyunca kaytarıp müzeyi ziyaret etme yolları aradım ama olmadı bir türlü. İlk akşam bütün asistanlarla Bonn’un merkezine indik. Bonn’da Oktoberfest idi. Bütün Almanya’da olduğu gibi. Ama Bonn’daki daha çok Beethovenfest idi. Bonn meydanında ışıklı sulu müzik gösterisi vardı. Bir sürü bira standları filan kuruluydu. Malum Almanya’nın birası meşhur.. Bütün şehir oraya düşmüştü. Beethoven’ın eserlerinin modern şekilde yorumlanmış halleri çalıyordu. Pek güzeldi ama kendini tekrarlamaya başlayınca otele geri döndük topluca, hem –ne gariptir ki(!)- hava çok soğumuştu :D

Işıklı gösteriler



Hiç duydunuz mu bu şehri? Ben duymamıştım.. Bonn güzel bir yer, Almanya’nın güneyi kuzeyinden çok farklı esasen. İnsanları çok daha nazik, çok daha sıcakkanlı. Bir de Bonn daha bir..nasıl desem.. Daha yaşanılası ve daha kış şehri gibi.. Daha bir ev gibi.. Hani derler ya “kutu gibi, sıcacık görünen bir ev”; hah işte Bonn tam da öyleydi.. Havası soğuk ama kendisi sıcaktı.. Mimarisi elbette çok güzeldi.. Ama kesinlikle Berlin’de tanıdığım Almanya gibi değildi.. Beethoven, müzik, sanat kokan bir şehir.. Bonn hatırladıkça benim yüzümde hep bir tebessüm oluşturacak.. Orada Beethoven vardı daha ne olsun! :)


Bonn'un nostaljik tramvayı. Keşke gözümün gördüğü gibi çekebilseydim. Çok güzeldi :)

Bonn'un sakin ve düzgün caddeleri..

Bonn caddeleri..

İkinci gün eğitim bitti, müzeye götürdüler bizi. Ayakkabı ve evrim müzesi. Evrim müzesinde 1 buçuk saat, ayakkabı müzesinde ise yarım saat geçirebildik :D Hatırladıkça hala gülüyorum, acayip sıkıldım. Ayakkabı müzesi çok hoştu; Avrupa’dan, dünyadan, Asya’dan taa 300-500 yıl öncesinden ayakkabılar vardı :) Ha bir de bugünden tabi, Lady Gaga ayakkabısı :D Gruptaki erkek arkadaşlardan biri 41 numara kırmızı, topuklu, rugan ayakkabıları giyip podyumda boy gösterisi yaptı filan.. :D Epey hoştu yani.. Neyse, bununla ilgili fotoğraflar koymam, anlatmamdan daha eğlenceli olacaktır herhalde.. :)


Ayakkabı Müzesi

Kore'de eski zamanlarda yüksek mevkideki kadınların elbiseleri kirlenmesin diye giydikleri 'topuklu' ayakkabı 

Avrupa'da giyilen ilk topuklu ayakkabılar





İlk platform topuklu ayakkabılar, çok şıklar değil mi? :D


Bu daaa... Şeklinden anlaşılacağı üzere Lady Gaga ayakkabısı!

Bu da müzedeki tablolardan biriydi, yazık ki bunlara çok iyi bakabilme fırsatımız olmadı.
Müze kapanıyordu da :)

Müzeden çıktık, benim Bonn’da son gecem, sabah erkenden Belçika’ya geçeceğim, bu nedenle Beethovenhaus’u gördüm gördüm.. Yoksa bir daha muhtemelen gelemezdim Bonn’a. Neyse efendim, Biz Türk asistanlardan birkaçı olarak diğer gruptan ayrılıp tin tin hedefimizin yolunu tuttuk. Nihayet bulduk! Elbette içine giremedik, kapanmıştı, fakat dışından görmek de yeterdi.. Ne de güzel muhafaza etmişler, camları buğulu buğulu, eski tip camdı. Zili bile en eski haliyle duruyordu yerinde.. Çok, çok güzeldi.. Zaten o caddeyi olduğu gibi müzik arşivi, müzik aletleri mağazaları filan kuşatmıştı.. Bir an bir yerlerden 9. Senfoni filan çalmaya başlayacak gibiydi. Kulağınız duymasa bile o müziği hissediyordunuz gerçi :) Derken 5347 fotoğraf çektikten sonra orayı terkettik :D Bekçisi olsaydı bizi kovardı. Gönül isterdi ki içini de görebilelim, ama olmadı maalesef.. Sağlık olsun.. :)

Beethovenhaus!!



Beethovenhaus'un kapısı ve orda olmaktan dolayı dört köşe olmuş bennn! :D

Sonracığımaa, otele döndük, yemek yedik, yemedik, aç kaldık gibi bir şey oldu sonra tekrar merkeze gidelim dedik. Eh, Bonn’da bir de Rhein Nehri var. Rhein Avrupa’nın en uzun 12. Nehriymiş, baya ilk sıralarda yani :D Ama şaka maka baya uzun bir nehir. İsviçre’nin Alplerinden, Hollanda’ya kadar uzanıyor kendileri. Biz de hadi bakalım bir de o nehri görelim dedik ve asistanlardan Fatih ve Sevil ile birlikte Bonn’daki son akşamımızda Rhein’ı ziyaret ettik. Akşam ayrı bir güzeldi, şehir ışıklarıyla birlikte.. İstanbul Boğazı’nı andırıyor. Eni boyu öyle görünüyor. Ama İstanbul çok daha güzel.. Hangi görüntü sağda Boğaziçi, solda FSM; hemen onun yanında şehrin bekçisi Rumeli Hisarı ve bütün bunların ortasına en şımarık haliyle oturmuş Kız Kulesi’nin verdiği hissi uyandırabilirdi ki? Bütün bunlarla kıyaslanınca Rhein altı üstü bir nehir olarak kalıyor hafızalarda..

Rhein Nehri, gece görüntüsü. Aslında daha güzel ama işte, benim makinemin azizliği..

Dolaşmaya devam edelim dedik ve öylesine yürürken caddelerde döndük dolaştık…yine Beethovenhaus’a geldik :) Çok istedim gitmeyi, Allah dualarımı iki kere kabul etti :) Bir de akşam karanlığında, sokak lambalarının ışığı altında görmüş olduk o güzel ve canlı tarihi.. Ve veda ettik.. Böylece, belki ve muhtemelen ömrümde ilk ve son defa ziyaret ettim bu melodi dolu şehri..
Bir enstrüman mağazası

Aşık olduğum 'beyaz' piyanooo


Tekrar görüşmek dileğiyle buram buram Beethoven kokan şehir Bonn..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder