Buralara kadar geldik, ve elbette en büyük amaçlarımdan biri
vizemin nimetlerinde sonuna kadar yararlanmak :) Gezeceğim bol bol, bu nedenle
bir de gezi başlığı açıyorum anlatabileyim diye. Anlatmaya elbette yaşadığım
yerden başlayacağım: Berlin’den.
Berlin.. Berlin.. Sizin aklınıza ne geliyor
Berlin deyince? Elbette Berlin Duvarı.. Geçen sene ikinci dönem yakın siyasi
tarih dersi almıştım, ikinci dünya savaşı anlatıldı çok uzun bir süre. İkinci
dünya savaşı demek, tabii ki Almanya demek; naziler, Hitler, doğu-batı demek..
Bu tarihi heyecanın kuşattığı gözlerle bu şehre bakmak çok güzel bir his.
Benim ilk gezimde rehberim Christin’di. Kendisi Berlin’li
değil ama Berlin hakkında bilmediği şey yok. İkinci gezimde ise Türk
arkadaşlarım Nurgül ve Kübra ile idim. Her ikisinin de ayrı tadı vardı.
İkisinde de çok eğlendim, öğrendim.
Elimden geldiğince anlatacağım, neler yaptım, nereleri
gezdim, neler gördüm, ne öğrendim, siz bir gün burayı ziyaret ettiğinizde neler
yaparsınız nerelere gidersiniz vs…
E başlayalım o zaman!
“Yemiyoruz içmiyoruz yola harcıyoruz”
Her Allah’ın günü hizmetleri dolayısıyla kendilerine dua
ettiğim zatlar var :D Anlatayım.
Bu site BVG’nin sitesi. Berlin’de toplu taşımayla ilgili her
şeyin yer aldığı site. Bu BVG denen yer çok güzel bir çalışma yapmış. Daha önce
de belirtmiştim. Almanya da demiryolu çok çok çok önemli. Bu güzel BVG
insanları bizim için bir demiryolu haritası çıkarmışlar. Berlin’den boylu
boyunca geçen bütün trenler metrolar bu harita üzerinde. Bir kuruma mı
gideceksiniz? Hemen ona en yakın tren istasyonuna bakıyorsunuz, o haritadan o
istasyonu buluyorsunuz, nerde aktarma yapacağınız, hangi trene bineceğiniz vs.
hepsi bulunuyor bu şekilde. O harita olmasaydı ben kafamı yurttan çıkaramazdım
herhalde :)
O mucizevi harita |
Eğer birkaç gün gezecekseniz, bir gün bile olsa,
gezecekseniz sakın ola tek bilet almayın. Bir gidiş 2,40€ hiç akıl karı değil.
Yine yukarıda verdiğim sitede Welcome Card’ları filan anlatmış. Onlardan alabilirsiniz.
Yoksa can dayanmaz.
Ben buraya ilk geldiğimde çok komik anlar yaşadım. Otobüse
binerken tamam, biletinizi gösteriyorsunuz filan, her şey yolunda. Ammaaa trene
bindiğinizde turnike filan yok a dostlar! Ben ilk trene bineceğimde gözlerim
turnike aradı, biletimi basmadan ya da göstermeden geçememeliyim değil mi?
Durdum kaldım, ilerleyemedim, hiç doğru gelmedi bu bana :D Yok, cidden yok.
Biletinizi tıpış tıpış alıyorsunuz, sonra elinizi kolunuzu sallaya sallaya
trene biniyorsunuz. Mandy’e dedim: “E bilet almaz bu insanlar ki böyle!” Mandy
de bana: “Bazen trenlerde kontrol oluyor, o kontrollerde bileti olmayanlar
yüksek meblağlarda ceza ödemek zorunda.” Galiba o miktar 60-80€ filanmış. Ben
nerdeyse 2 aydır burdayım, tek bir kez bir görevli gelip kontrol etmedi. Bu
şartlar altında bir Türk şöyle düşünür: “100 kere binerim 1 kere yakalanırım, e
o zaman vereceğim ceza da 99 binişten fazla olmaz zaten” :D Allah’tan hak,
hukuk, etik, ahlak, Allah korkusu anlayışı var..
“Gezelim de nasıl nezelim, nerelere gidelim?”
Alexanderplatz Berlin’in merkezi. Genelde geziler bu
noktadan başlıyor. Duraktan çıkar çıkmaz karşınıza Dünya Saati (Weltzeituhr)
çıkıyor. Bu saatin tepesinde Güneş sistemine benzer döner bir yapı var. O hep
dönüyor. Altında da sözde dünya saatleri var ama hepsi yanlış. Ben çok
anlamadım bu sistemin nasıl işlediğini. Gelirseniz birlikte bakarız :) Dünya
Saati’nin önünde durunca arkasından Fernsehnturm’u görebiliyorsunuz. İkisi yan
yana çok güzel duruyor. Fernsehnturm’un da Türkçe meali izleme kulesi gibi bir
şey oluyor. Berlin’in en yüksek yapısı kendisi. Oraya çıkınca bütün Berlin’i
görebiliyorsunuz. Ha tabi bir de en üst katlarından birinde restoran varmış.
Acayip pahalıymış. Ve saatte bir, bir tur dönüyormuş. Böylece yemeğinizi yerken
birdenbire zaten harika olan manzaranız başka harika bir şeye dönüşüyor…muş.
Beni aşar tabi hiç öğrencilere göre değil bu işler :D
Weltzeituhr ve Fernsehnturm |
Berlin benim için gri bir şehir.. Neden bilmiyorum öyle..
Büyük bir fabrika gibi.. Belki tarihinin belki de mevsimin etkisi, bir kasvet
var şehrin üzerinde. Sanırım hep öyle hatırlayacağım burayı. Bir de beni sinir
eden, çektiğim her fotoğrafı sabote eden inşaat alanları. Her yer bir inşaat
alanı, her yerde restorasyon. Biraz da bunun etkisi sanırım. Bu nedenle “hayran
olduuum, aşık olduuum, ağzım açık kaldı, waaauuww” gibi tepkiler veremedim hiç.
Çok yazık :D
Ah ah.. İnşaat alanı.. |
Berlin Katedrali'ne (Berliner Dom) gelince.. Burası pek çok
insanın kapak ve profil fotoğraflığını yapmış çoook gösterişli bir yapı :) En
güzel yönü nehrin hemen yanında ve harika bir mimariye sahip olması. Gerçi çok
istememe rağmen parama kıyıp içine giremedim bir türlü ama dışarıdan da görmek
yeter. Bu, Hackesher Markt istasyonunda indiğinizde hemen karşınıza çıkan bir
yer.
Berliner Dom |
Nehir demişken, Berlin’de deniz yok. Şehri benim içi kafes
haline getiren bir şey bu. Fakat Spree nehri var şehrin içinden boydan boya
geçen. Öyle ki şehrin diğer ucuna gitseniz bile “Allah Allah ya bu nehir beni
takip mi ediyor ne!” diyorsunuz :) Hackesher Markt’tan başlayıp boylu boyunca
bir gezi yaparken bu nehir hep yanınızda size eşlik ediyor. Akşamları da çok
hoş bir Venedik havası veriyor. Venedik demişken, neden sadece Venedik
ortasından geçen nehirle ünlü olmuş ki? Eskişehir’in Porsuk’u var, Berlin’in
Spree’si.. Belçika’nın Brugge ve Gent şehrinde, Makedonya’nın Struga’sında hep
bir Venedik var. Artık Venedik deyince ilk merak ettiğim şey bu olmayacak
sanırım..
Küçük Venedik'imizin gündüz görüntüsü |
Başka başka.. Berlin Duvarı (Berlinerwand) elbette..
Geldiğim ilk andan itibaren Christin’e “Beni oraya götür, götür beni oraya”
diye tutturduğum tek yer. Berlin Duvarı yıkılmış yıkılmasına ama şehrin
ortasından hala duvarın izi geçiyor ve şehir hala doğu batı diye bölünüyor.
Duvar kalıntıları is hala bazı bölgelerde var. Çok garip bir durum bu. Oraya
gidince fark ediyorsunuz, hissediyorsunuz bu duvarın insanların hayatlarını ne
kadar etkilediğini. Sabah bir uyanmış insanlar, evlerinin önünde bir duvar,
dikenli teller.. İşyeri doğuda kalmış, komşusu batıda.. Aklıma Propaganda filmi
gelmişti bu sahneyi görünce.. Çok daha sarsıcı bir durum bu insanların
yaşadıkları. Ve çok değil 22 yıl önce yıkılmış bu duvar. Christin’in annesi
hatırlıyormuş duvarın var olduğu zamanları..
Hala şehri bölen şeritler.. |
Kim olsa aynını yapardı. Sağım, solum.. :D |
Berlin duvarı, üzerinde yüzlerce iğrenç sakız ile! |
Yahudi anıtları.. Yanılmıyorsam 2005’te yapılmış. Nazi
rejimi süresince öldürülen Yahudiler için.. Bu yapılar çok kasvetli, çok basit
ama cidden öldürücü bir hüznü var. İçine girince sıkışmış gibi, kafeste gibi
hissediyorsunuz. Birdenbire bir labirentin içine girmiş gibi.. Altı üstü birkaç
sütun aslında.. Ama hiç de öyle değil işte..
Yahudi anıtları |
Sütunların arasında |
Unter den Linden.. Bu cadde benim karşıma ilk defa Almanca
derslerinde çıkmıştı. Meali “Ihlamurlar Altında” :) Cadde boyu ıhlamur ağaçları
var. Bu cadde aralarında Humboldt Üniversitesi de olmak üzere pek çok önemli
yapıya ev sahipliği yapıyor. Buram buram ıhlamur kokmasını beklerdim ama maalesef
hiç de öyle olmadı.. Yine de ıhlamur sevgimden sebep benim favori yerlerimden..
:)
Aşıklar Parkı :) |
Ihlamurlar Altında :) |
Humboldt Üniversitesi. Berlin’in en meşhur ve galiba en
büyük üniversitesi. Açıkçası Boğaziçi çok daha güzel :D
Humboldt Üniversitesi |
Araba galerileriiiiii! Mercedes, Volkswagen, Porshe, Peugot
ve adını bilmediğim başka araba markaları.. Aslında bn arabalara ilgili biri
değilim. Yeter ki arabam olsun, markası, modeli önemli değil :D Ama bu
galerileri görünceee.. Bir anda ilgili oluverdim. Özellikle Mercedes galerisi
bir harikaydı. Aynı zamanda otomobilin tarihini de anlatmışlar yer yer o da çok
hoş olmuş. En güzeli de arabaların içine girebiliyorsunuz :D Ömrüm boyunca
onlara en fazla bu kadar yakın olabilirim sanırım :D Bu galeriler ise yine pek
bir meşhur olan Friedrichstraße üzerinde.
Mercedes'e adını veren velet. Gariptir, kendisinin hiç arabası olmamış. |
Otomobilin mucidi Carl amca ve onun karısı |
Brandenburger Tor. Bu kapı Berlin’in en meşhur simgesi.
Yanında da bir sürü ülkenin elçiliği var. Biz gittiğimizde önünde galiba eski
Alman tipi polis kıyafetleri giymiş iki adam vardı. İnsanlar fotoğraf çeksin
diye.. Baya eğlenceli insanlardı. “You can touch me” filan diyordu biri :D
Pariser Platz ve Brandenburger Tor |
Brandenburger Tor'un gece görüntüsü :P hep böyle değil tabi :) |
DDR Müzesi. Tarihi bir müze. Berlin’de 70’in üzerinde müze
varmış ama ben şu ana kadar gördüklerime de sadece dışarıdan bakabildim. İçeri
girmek için birazcık ekonomik fedakarlık etmem gerekiyor çünkü :)
Bode Müzesi. Bu da “dışı güzel ama içi beni yakacağı içi
giremedim” müzelerinden. Burada bir amca vardı, Vivaldi’nin Yaz’ını kemanla
öyle güzel, tek bir nota sektirmeden çaldı ki hayran kaldım. İlk defa kendimi
Avrupa’da hissettim. Hava birdenbire açtı, mutlu oldum.. Çok güzel bir histi :)
O kemancı amca |
Deutsches Historisches Museum. Dışındaki yazılar eski
harflerle yazılmıştı, hoşuma gitti. İçeri girebildim mi? Tabi ki hayır :D Ama
dışarıdan da güzel bu yapılar, çok ihtişamlı, görkemliler.
Deutsches Historisches Museum |
Reichstag. Kendileri parlamento binası. Tarihte bir yangın
geçmiş başından. Uzun bir süre parlamento binası olarak kullanılmamış.
Reichstag |
Rathaus. Bu da parlamento binası. Belediye binası da olabilir :P
Rathaus |
Berlin’de kullanılan ilk trafik lambası :) çok hoşuma gitti bu benim. |
Şehrin ortasına koyulmuş jetonla çalışan tuvalet! |
Almanya'da film çekimi :) Yağmur sahnesi çekiyorlardı. İlginçti. |
Şimdilik bu kadaar.. Umarım gezimizden memnun kalmışsınızdır
:) Bir gün yolunuz düşerse buralara, benden de selam edin.. Galiba özleyeceğim
ben bu gri şehri..
Eda blog yazını okurken sürekli "parama kıyamadım" lakırdıları duymak nedense beni hiç şaşırtmadı. Sen her yeri böyle mi geziyorsun Allah aşkına? :)
YanıtlaSilAyrıca gözüme bir kaç yer kestirdim, gidelim mutlaka. Araba galerileri ve şu Yahudi anıtları mesela..
Kızım öyle gezmesek bu kadar ülkeyi nasıl gezerdi sanıyorsun? :D
YanıtlaSilTamam sen gel de ben seni daha nerelere nerelere götüreceğim inşallah