Buralarda havalar böyle hep, bir güneş bir bulut.. Bugün
yalancı bir güneş var, geldiğimden beri pek çok kez kandım bu güneşe ve dondum
hep. Artık akıllanmış olmayı diliyorum :)
Bugün Alman eğitim sisteminden bahsedecektim değil mi?
Aslında genel eğitim sistemine henüz çok vakıf olamadım. Vakti gelince çevre
okulları ziyaret edip o zaman tam anlamıyla bir fikir edineceğim. Fakat eğitim
çocuklukta başlar. Buradaki insanlar bunun gayet farkındalar. Benim de şansım
bu, 6 yaş öncesi çocuklarla birlikteyim. Benim içinde bulunduğum Kita özel. Bu
arada, Almanya’da okul öncesi kapsama dahil olan okulların genel adı Kita. Ben
de bir Kita’da çalışıyorum. 1-6 yaş arası olmak üzere 200 kadar çocuk var.
Toplam 8 grup ediyor. Her grupta 3 öğretmen bulunuyor. Benim gibi bir İngilizce
öğretmeni daha var. O 5 yaş grubunda. Kendisi İskoç. Ana dili İngilizce ve epey
tecrübeli. Ondan çok şey öğrenebileceğimi umuyorum.
Kita’da çok çok fazla imkan var. Çocuklar gerçekten çok iyi
eğitiliyorlar. Sadece oraya gelsinler, aileleri işteyken vakit geçirsinler
olayı değil, gerçekten eğitim için ordalar. Learning by doing! (Yaparak,
yaşayarak öğrenme!) Bu temel motto. Bizim de Türkiye’de uygulamaya çalıştığımız
fakat bir türlü tam anlamıyla başaramadığımız bir eğitim yöntemi.
Oyuncakların tümü ahşap, çok fazla resim, görsel, renk, doğa
var işin içinde.. Her hafta bir gün sauna, bir gün dans, bir gün spor, bir gün
kan dolaşımı için sıcak-soğuk su egzersizi vs. gibi aktivitelere dahil oluyorlar. Bunlar ek olanlar.. Günlük
rutinimiz ise şöyle: sabah 6’dan itibaren çocuklar gelmeye başlıyorlar.
8:00-9:00 --> Kahvaltı
9:00-10:00 --> Serbest veya öğretmenle geçirdikleri oyun saati
10:00-11:00 --> Bahçe saati
11:00-12:00 --> Öğle yemeği
12:00-14:00 --> Öğle uykusu
14:00-15:00 --> Çay saati gibi bir şey
Saat 3’ten itibaren aileleri gelene kadar yine bahçe zamanı.
Burda anlattığım her bir periyodun ince ince detayları var.
Özellikle 8:00-9:00 arasındaki zaman. Ben haftada bir gün bu saati alacağım. Bu
saat içinde bazen bizimle birlikte şarkı söylüyor, dans ediyorlar. Bazen
oyunlar oynuyor, hikayeler okuyoruz. Her ayın bir konusu oluyor, bir ay
meyveler, bir ay renkler… Bu ay renkler mesela. Yapmadığımız şey kalmadı :) Çocuklar sırf maviyi öğrenmek için üstlerini değiştirip, bir masanın etrafına
toplanıp, elleriyle, fırçalarla, süngerlerle bembeyaz kağıtları alabildiğine
maviye boyadılar. Onlar doğayla ve sokakla iç içe olsun diye her gün en bir
saat, hava şartları ne olursa olsun bahçeye çıkıyoruz. Bazen biraz ilerideki
oyun parkına gidiyoruz. Renkler temasını bu gelenekle birleştirmek adına çocukları
ormana çıkardık mesela. Renk renk yapraklar topladılar. Sonra hepsini inceledik
birlikte. Hangisi ne renk diye..
Meyveleri öğrendikleri bir dersten |
Bahçede yaprak toplarken |
Mavi rengi öğrenmek için yaptıkları boyama çalışmasından |
Boyama kağıdının son hali :) |
10:00-11:00 arasına gelince.. Bu saatler benim daha çok
kabusum oluyor; çünkü kendileri bahçe saati. Çocukların üstünü değiştirip, sıkı
sıkı giydirip dışarı çıkarıyoruz. Elbette biz de pek sıkı giyiniyoruz. Ama ben
yine de üşüyorum bu soğuk memlekette. Burasıyla İstanbul arasında aşağı yukarı
15 derecelik bir sıcaklık farkı olduğu gerçeği beni epey korkutuyor. Henüz
sonbahardaymışız, bunun bir de kışı varmış. Öyle dediler. Ve Kita’da hava
koşulları ne olursa olsun çocuklar o bahçe saatinde dışarı çıkmak durumundalar.
Ben de “madem öyle” dedim ve kendimi soğuklara karşı eğitmeye karar verdim. İki-üç
gün üst üste üzerime hırka mont vs. almadan çıktım. “Elbet alışırım, yok canım
hava hiç soğuk değil ki” gibi telkinlerle durumu değiştirmeye çalışsam da kar
etmedi, soğuklar beni yendi ve ben titreye titreye kaloriferlerin yanına
kaçtım. Ah ah.. Ben hayatımda -10 bile görmemiş biriyim, burada -20’lerden
bahsediyorlar.. Ne diyeyim, Allah yardımcım olsun.
Bütün bunlara rağmen bahçe
saati çok verimli, çok önemli. Büyüyünce çocuklar benim gibi olmuyorlar, soğuğa
karşı çok daha dirençli oluyorlar. Ayrıca bu saatler sayesinde doğayla iç içe
oluyorlar. Bahçemizde çocuk parkı ve kum oyuncakları var: kürek, kova filan..
Bazen onları dışarı yürüyüşe çıkarıyoruz. Kedi, köpek gördüğümüzde bütün kafile
olarak durup onları selamlıyoruz. Çocuklar ordan burdan ot, çiçek bulup biz
getiriyorlar. Yerden taş alıp bunun ne olduğunu soruyorlar. Bunlar teknoloji
çağının bizden yavaş yavaş alıp götürdüğü şeyler. Çocukları bu bilinçle
büyütmek çok anlamlı ve önemli.
Evet, bahçeden geldikten sonra 11:15’te öğle yemeği vakti
geliyor. Küçükleri bir masaya, büyükleri diğer masaya alıyoruz. Küçüklerin
tabaklarını doldurup önlerine koyuyoruz. Büyükler için ise ortaya kap
hazırlıyoruz, onlar o kaptan istedikleri kadar alıp tabaklarına koyuyor. Yemek
konusunda bir kuralımız var, herkes hazır olmadan yemeğe başlamıyoruz ve herkes
hazır olduğunda el ele tutuşup “afiyet olsun” diyor, yemeği başlatıyoruz.
Gariptir, bütün çocuklarımız yemeklerini kendileri yiyor. Bizim annelerimiz
oraya buraya dökeriz diye elimize kaşığı okumayı öğrenmeden önce vermezler.
Takdir ettim, önlüklerini mahvediyorlar ama olsun, temizlenir, en azından
çocuklar kendilerini yönetmeyi öğreniyorlar. Yemek yemeyeni asla zorlamıyoruz
mesela. İştahı ne kadar az olursa olsun.
Alman mutfağı mı? Her yemekte patates
var. Ekmek ise sadece kahvaltılarda yeniyor. Her yemeği karıştırıp üzerlerine
sos döküyorlar. Her zaman sos, her zaman ve farklı farklı..
Yemekten sonra bütün çocuklar ellerini yıkayıp tuvalete
gidiyorlar. Sonra üstlerini değiştirip uyuyorlar. Her çocuğun ayrı sünger
yatağı ve bu yataklar için bir dolap var. Her çocuk kendi yatağını, pikesini
kendisi alıyor, usul usul üstünü değiştirip yatıyor. Bizim yaptığımız şey ise,
bunları yapamayanlara yardım etmek. Sadece yardım etmek. Çocuklar 2-3 yaşında
ama kocaman bireyler gibiler. Bu beni çok etkilemişti. Bizim çocuklarımız hiç
böyle yetişmiyor. Okula başlamadan onların hiçbir şeyi kendi başlarına
yapmasına izin vermiyoruz, çünkü yapabileceklerine inanmıyoruz. Elbette
inanmayız, çünkü onları eğitmiyoruz. Onların öğrenme kapasitesi inanılmaz
geniş. Bedenleri elverdiği ölçüde, yarım yamalak da olsa her şeyi
yapabiliyorlar. Fakat bizim annelerimiz aşırı şefkatli. Özellikle erkek
çocuklarına karşı.. Maalesef..
Çocuklar uyurken bazen hafif bir müzik çalıyor, bazen
Christin hikaye okuyor. Hepsi uyuyana kadar başuçlarında bekliyoruz. Ben bu
zamanları çok seviyorum. Yavaş yavaş kapanıyor gözleri. Siz karşı olan gardları
başlarını okşadığınız an iniyor.. Ben onlar uykuya dalarken yanlarında olmayı
çok seviyorum. Benim annem beni küçükken yatağa yatırıp giderdi. Uyumazsam o
yataktan kalkmaya iznim yoktu. 1-2 saat dönüp durur, nihayetinde uyuyamaz ve kalkıp
uykudan uyanmış gibi numara yapardım. Ama annem numara yaptığımı anlardı ve
beni gerisin geri yatağa gönderirdi. Ağlardım. Uyuyamazdım. Arkadaşlarım
dışarda oyun oynarken ben yanımdaki duvarın noktalarından şekiller yapardım,
hayal kurardım. Çok zor zamanlardı. Sanırım bu yüzden onların uykuya daldığı
zaman benim için çok önemli. Hiçbirinin uyumaya mecbur kalmasını istemiyorum.
Bu nedenle birilerinin mutlaka yanında durup başlarını okşuyor, uykuya
dalmalarını seyrediyorum. Nihayet daldıklarında, onları huzur içinde uyuyor
olarak gördüğümde dünyanın en huzurlu insanı oluyorum.. Ben bunu her gün
yaşıyorum.. İyi ki..
Uyandıktan sonra ise yine üstlerini değiştiriyoruz (bu üst
değiştirme olayı beni deli ediyor bazen, çünkü günde 4-5 kere tekrarlanıyor).
Sonrasında ikindi çayı gibi bir şey oluyor. Bisküvi, kraker, kahvaltılık vs.
yiyorlar. Bu da kahvaltı gibi esasen.. Sonra yine bahçeye çıkıyorlar. Ve Kita
saat 6 olduğunda kapanıyor. İşte böyle.. E o zaman ben sözü biraz Kita'dan fotoğraflara bırakayım.
Arkada bahçemiz, öndeki masada genelde boyama yapıp kağıt filan kesiyorlar |
Bitkiler, sebzeler, meyveler.. Her şey gerçek. 5 duyularıyla öğreniyorlar. |
CD rafı ve CD çalar. Bütün o CD lerde değişik türlerde ve dillerde çocuk şarkıları var. |
Uyku vakti geldiğinde bu pencerelerin önündeki otomatik panjurlar yüksek teknolojiyle kapanıyorlar :P |
Oyuncaklar, ahşap genel olarak. Değilse bile mutlaka yaratıcılıklarını tetikleyecek türden. O dolaplar sırf bloklar için yapılmış. Her şeyin bir yeri, dolabı, rafı var. |
Sokakta kedi köpek selamlama işini çok sevdim :)
YanıtlaSilYalnız okuduğuma göre sen bu çocuklara baya alışmışsın, umarım seni ileride de hatırlarlar.
H.