20 Aralık 2016 Salı

Ev'e dair

Geçenlerde Hollanda’da yaşayan bir Türk ile konuşuyorduk. Hollanda’nın dilini daha iyi konuşuyor, burada okumuş, ömrünü geçirmiş, sıcak yuvası orada, bu ülkeye emek vermiş, güvencesi, işi hepsi Hollanda topraklarında temin ediliyor. “Ben daha çok Hollandalı hissediyorum.” dedi. Zerrece yadırgamadım, kınamadım. Çok haklı değil mi?

Vatan; kökleri değil bugünü, ömrü, akışı, yaşamı kapsayan yermiş çünkü. O Hollanda için her ne hissediyorsa ben de Türkiye için aynını hissediyorum. Gelişmesini, refaha ermesini, sıkıntılardan kurtulmasını istiyorum. Biliyorum, hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Çünkü kendimizi yaşayabildiğimiz, ortaya koyabildiğimiz, işlev gösterebildiğimiz yer orası, ev. Evet, belki tüm yeryüzü bize yuva. Öte yandan, başka diyarlarda işe yarayabilmenin yolu bile vatanın var ve dimdik olabilmesinden geçiyor.

Vatan, ülke, memleket… İşler sarpa sarınca profesyonel ortaklığa son verdiğimiz bir şirket değil; her ne duygu yaşıyorsak buna ev sahipliği yapan sahne, Allah’ın lütfu. Her ne duygu yaşıyorsak, tıpkı bugün olduğu gibi…

Görüş birliğimiz olmasa da kader birliğimiz var. Ve içimizde yaşadıklarımızdan dolayı böyle deli deli akan bir enerjimiz var. Ahh ne çok yapılacak şey var. Keşke o kuvveti küfretmeye değil üretmeye harcasak. Her sözümüz güzel, her niyetimiz iyiye doğru olsa. Evimizi sözümüz ve emeğimizle korusak. Dualar küçümsenmese. Umutsuzluğumuzu ve mutsuzluğumuzu azaltmak için sahiden çaba sarf etsek, bütün bunları korunmaya değer görsek.

Biz de daha çok Türkiye'li hissedebilsek ve onun başına her ne geliyorsa bunda bizim de payımız olduğunu ve olabileceğini unutmasak. 



Ne çok işimiz var…